BİR HIŞIMLA GELDİ GEÇTİ RECEP YAZICIOĞLU
(Bugün Recep Yazıcıoğlu’nun vefatının sene-i devriyesi…)
Çorum yerel gazetecilerinden Ayhan Aykanat; Emre Akçaörenin
Recep Yazıcıoğlu hakkındaki kitabına dair bir değerlendirme yapmış.
Recep Yazıcıoğlu gibi kamuoyuna mal olmuş, popülaritesi
yüksek birisi hakkında en derin akademik çalışmayı 15-20 yıl sonra İskilipli
bir hemşerimiz yapmıştır.
Kitabın şimdi 2. baskısı yapıldı.
İçinde şahsım dahil 30 civarında mülki amirin
değerlendirmesi de var.
Aslında adına enstitü kurup fikirlerinin incelenmesi, yeni
receplerin yetiştirilmesi için gerekirdi.
200 civarındaki üniversitemiz kadro, maaş, ünvan, ihale
gibi problemlerini çözerse bu da olur inşallah…
Ayhan Aykanatın Recep beyle ilgili enterasan
değerlendirmeleri, bazı soruları ve tespitleri de var.
Bir insan neyi değiştirebilir sorusu önemli.
Bir adam gelip her şeyi değiştirebiliyorsa, bu değişimin
toplumun yararına olduğu görülüyorsa, üstelik toplum da değişimden memnunsa O
adam gidince her şeyin eskiye dönmesi nasıl açıklanabilir, diyor.
Demek ki Recep Bey her şeyi değiştiremedi.
Bence değişim ihtiyacını, toplumsal talebi seslendirdi ve
bunun somut yollarını, şeklini anlattı.
Yani bugün bazılarının yaptığı gibi değişim söyleminin
ticaretini yapmadı.
Bu arada hem siyasetçiye hem devlete hem de vatandaşa tenkitler
yöneltti. Yani vatandaş dalkavukluğu yapmadı. Yapsaydı anlaşılırdı.
Mülki idareden neden daha sonraları onun gibi birisi
çıkmadı diyor.
Bence siyasi konjonktür, onu anlayan Özal gibi birisi ve
koalisyonlar dönemi öyle birisinin yeşermesine fırsat tanıdı.
Sonraları da sessiz halk desteği, deprem vs… dokunmaya çok
çalıştılarsa da olmadı.
Recep beye toplumun gazını aldığı için ses çıkarmadılar ama
müteahhitlere yönelik beyanatları üzerine defterini dürdüler, merkeze alındı.
Taşrada olmasına rağmen 20 sene ülkenin gündeminde
kalabildi.
Böyle birisi bugün ne siyasette ne bürokraside kalıcı
olamazdı çünkü güçlü siyasi hükümetler döneminde yereldeki, taşradaki
yöneticiler kalıcı olamıyorlar.
Recep beyin yalnız adam olduğundan bahsetmiş Aykanat…
Zirvedeki insanların ortak kaderidir bu… Özal, Atatürk vs… hep yalnız
adamlardır.
Tayyip bey de bu realitenin istisnası değildir.
Recep beyin yalnızlığını özellikle merkez valisi iken
paylaştığı az sayıdaki kişilerden birisi olarak diyebilirim ki; bu ülkenin en
az 40 -50 sene ilerisinde yaşayan birisiydi.
Kişisel hayatında da temiz düzgün birisiydi, sıfırı olmadı,
itibarını hep muhafaza etti.
Bunda şahsen büyük katkım olduğu için memnunum.
Maaşı borcuna yetmeyen, tüketici kredisi ile vaziyeti idare
eden biriydi.
Ailesine miras olarak emekli maaşı ve bir evi kaldı.
Sistem kişilerin gayretiyle değişmeyecek kadar köklü…
Siyaset bu açıdan önemli…
Toplum kahramanlara ihtiyaç duyar sever ama onun yanında
savaşa girmesi için nemalanması da lazım bu da siyaset yoluyla olur.
Recep beye belki de toplumun gazını aldığı için ses
çıkarmadılar ama müteahhitlere yönelik beyanatları üzerine defterini dürdüler,
merkeze alındı.
Yetişmiş olanları varsa da kamuoyuna mal olamamışlardır.
En iyi talk showculardan daha iyi bir hitabet yeteneği
vardı, izlenirdi.
Cem Yılmaz’dan daha yüksek bir performansı vardı.
Sıkıcılığa, tekrara düşmedi, bol bol örnekler üzerinden
konuşurdu
Kişisel hayatında da temiz
Kişi olarak mütevazi bir hayatı vardı, cafcaftan uzak,
gereksiz törenden hoşnutsuz biriydi.
Bir törende koltuklarda oturan ve ayakta kalan öğrencileri,
velileri, vatandaşları görünce koltuklardan herkesi kaldırıp ayakta töreni
bitirdi.
Ya hepimiz oturacağız ya da herkes ayakta olacak anlayışı…
Kalabalık bir tören, konser, kongre vs…üç beş zevat
koltuklara gömülmüş, çoluk çocuk ayakta…
Ha 200-300 -500 sandalye olur gene bazıları ayakta
kalabilir, bu normaldir.
Halka karşı saygısızlık denebilecek bu tür durumlar
hangimize anormal geldi ki…
Dicle’de vatandaş ayakta dinlenmeyecek koltuk yoksa alalım
genelgesi üzerine yaptığımın ‘ne kadar yanlış olduğu’nu çok anlattılar ama
tahsilim yetersizdi, hala anlayamadım.
İşin sırrı sadece hizmet, yatırım, halkla ilişkiler ve
hitabet değildir. Daha fazlası ve medya ilgisinin sürekliliği de ayrıca ele
alınmaya değer.
Bizde valiler fazla konuşmaz, siyasilerle rekabet etmez.
Çetin coğrafya düzgün fizik, sağlık ve yenilikçi olmakla
ilgili Türkiye’de rafting yamaç paraşütü dağ yürüyüşü onunla yaygınlaştı
tanındı…
Bugün Akdeniz ve Ege’de yamaç paraşütü yaptıran gençlerin
hepsi onun sayesinde yetişmiş Erzincanlı gençlerdir.
Ben eğitim esnasında kaza geçirdiğim için devam
ettiremedim.
Kolaya, beyaz ekmeğe, hareketsiz hayata savaş açtı. Süt,
ayran içelim kampanyası keza…
Tekel tarafından yıllardır sigara üreten, askere, subaya,
mebusa paket paket ürettiği sigarayı dağıtan bürokratik cumhuriyetin valisi;
sigara, alkol yasaklarıyla gündeme geldi.
Devletin valisi devletin ürettiği sigarayı, alkolü
yasakladı.
Piyangosu milli iken kumara karşı mücadele etti, okeyi de
yasakladı kahvelerde…
Bu devletin bu tavırlarıyla onu 15 yıl valilikte tutması
izah edilemez bir husustur.
Böyle birisinin dört sene merkezde tutulması da bu ülkedeki
garabetlerden birisidir.
AK Parti hükümeti gelince Denizli’ye atandı ama ömrü vefa
etmedi.
Sekiz ayda ne yaptı da vefatından sonra Denizli’de benzeri
görülmemiş bir cenaze töreni düzenlendi diye pek kimse sormadı. O da ayrı bir
garabet…
Oğlu; Denizli’de kaldığımız sekiz ay boyunca sekiz akşam
yemeğinde beraber olamadık, demişti.
Resmî törenler kitlesel sportif aktiviteye dönüştü onunla…
19 Mayısta 1000 kişi Erzincan’dan Üzümlüye kadar
17 km ilk yolu yürüyerek gitti.
Tabiiki bitiş noktasında 50-60 kişi vardı.
Kişilerle kavgaya hiç girmedi…
Köylerde başlattığı okul yapımı kampanyası köylerin boşalmasıyla
boşa gitti mi bilinmez çünkü çoğu taşımalı eğitim sebebiyle çoğu boş kaldı.
Türkiye’de cehaletin okullar, üniversiteler yoluyla
yaygınlaştığını kabul edersek bu yöndeki gayretleri sonuçta ne oldu bilemem.
Makamının verdiği yetkilerin hep ötesine geçip inisiyatif
kullandı. Bu da çok riskli bir durumdur.
En çok soruşturma geçiren vali olması bu sebepledir.
Erzincan’da vali yardımcısı olarak işimiz gücümüz müfettiş
sorularına cevap yetiştirmekti maalesef…
Bu kadar soruşturmaya rağmen tınmaması da ilginçti,
anlayamazdık. Biz olsak la… olsun der kenara çekilirdik.
Bu memlekette ceza almasan bile soruşturmaya konu edilmen
ciddi bir itibar kaybıdır. Ateş olmayan yerden duman mı çıkarmış…
Çoğu bürokrat bu riskler ve aldığı inisiyatifler sebebiyle
squad game oyunundaki gibi tasfiye edilmiştir.
Onun gibi birisi ancak talihin ve tarihin yardımıyla
yetişir bence…
Kastamonulu bir milletvekili içişleri bakanı olunca
hemşerileri topluca tebrik ziyaretine gitmişler.
Bakan da bu vesileyle iline yapacağı hizmetler, yatırımlar
hakkında bilgi vermeye başlamış.
Sözünün ortasında demişler; sayın bakanım siz bunları boş
verin bize Recep Yazıcıoğlunu vali olarak gönderin o bunların hepsini zaten
yapar.
Siyasal iletişimin kodlarını iyi biliyordu demiş Ayhan
Aykanat…
Bu bilgiyi dışardan almadığını, sahip olduğu entellektüel
birikiminden ve Türkiye’yi, toplumu iyi analiz etmesinden aldığını
söyleyebilirim.
Öğrenmeye açık yapısı, çok kitap okuması ve çok değişik
kesimden insanlarla olan ilişkisidir işin sırrı, bence…
Dünyada çok satılan bir çok kitabın özetleri gelirdi, yeni
şeyler söylerdi.
Yanında durmak, izlemek ayrı bir üniversite eğitimine
bedeldi.
Şartlar, konjonktür ve coğrafya kaderi belirliyorsa
Yazıcıoğlu nasıl başarılı oldu, nasıl efsane oldu diye sormuş
Ayhan Aykanat…
Ölümünden sonra kahraman, bilge, efsane olmuş pek çok kişi
hayattayken aslında linçe uğramış, hakkında ileri geri pek çok tenkide muhatap
olmuştur.
Bunlardan birisi Necmeddin Erbakan, diğeri Muhsin
Yazıcıoğludur. Özal’ı hiç söylemeyelim.
Hayattayken bunlara neler dedik şimdi neler diyoruz. Recep
beye de az demediler. Deli, manyak vs…
Bu tür insanların anlaşılması için ölmeleri, yürümeleri
gerekir bu ülkede…
Ankara’dan uçakla Denizli’ye getirilen cenazesi araçla
Söke’ye götürülürken o araçtaydım.
İstisnasız geçtiğimiz Denizli-Söke arasındaki bütün
ilçeler, köylerdeki vatandaşlar kalabalıklar halinde dizilmiş, yol kenarında
onu selamladılar.
Elleri duada o kadar insan gördüm ki…
Böyle bir cenaze uğurlamasının artık kimseye; herhangi bir
bürokrata yapılmayacağına eminim.
Siyasilerinki zaten organizasyon işidir.
Bunun istisnası Özal oldu.
Bazen abartmayı severiz.
Bu ülkenin kahramanları genelde Ankaradan ya da
Ankaralılaşanlardan çıkar.
Yerel kahramanlarımız yok gibidir. Belediye başkanlarımızın
yerel kahraman olması zordur.
Bu fırsatı yakalayan Fatih Mehmet Maçoğlunu yakından takip
etmekte fayda var.
Bürokratik cumhuriyet idaresi gereğini yapacak, akıbetini
göreceğiz…
Anla ki bürokratik cumhuriyetin sistemi tahmin
edemeyeceğimiz kadar güçlü, etkin ve baskındır.
Son aşamada mutlaka kazanandır.
Kumarhane sahibi gibi…
Herkesi kendine bağlayacak bir hortum uzatmış, bu hortumdan
beslenenler değişse de besleyen değişmemiştir.
Düzen değişir düzülen değişmez repliği…
Orhan Öztürk
E. Vali (İskilip eski belediye başkanı)
---------------
Gazeteci Ayhan Aykanat’ın Recep Yazıcıoğlu makalesi:
https://www.academia.edu/106360953/EFSANE_VAL%C4%B0_RECEP_YAZICIO%C4%9ELU