ÖLÜMÜNDE BİLE DERS VERDİ
Gazeteci Yazar Ayhan Aykanat’ın makalesinin bir bölümü
şöyle:
Her ölüm için erkendi denilebilir ama Yazıcıoğlu’nun ölümü
gerçek anlamda çok erkendi. Günün bir bölümünde pırıl pırıl açık olan hava
birden griye döndü, toz fırtınası başladı. Bir iş içinde birlikte dışarda
olduğum gazeteci büyüğümüz rahmetli İsmail Hakkı Ekmekçioğlu’nun (Namı diğer
Kolombo) telefonu çaldı. Telaşla bana dönüp Vali Bey kaza yapmış ağır yaralı
olduğu söyleniyor dedi. Tarihler 2 Eylül 2003’ü gösteriyordu. Şaka gibiydi. O
ruh halini bize nasıl yerleştirmişti bilmiyorum ama “yok ya olmaz öyle bir şey”
sözleri döküldü dudaklarımdan. Yazıcıoğlu’nun hastaneden gelen her haberini de hep
aynı şekilde sorguladık. Tamam, yoğun bakımda ama iyileşir, sanki ona bir şey
olmazdı.
Tarihler 8 Eylül 2003’ü gösterdiğinde ise kabullenmediğimiz
haber Denizli’ye ulaştı. Cenazeyi Denizli Çardak Havaalanına getiren uçak 100 metre
ilerimizde durdu. Piste girişi engelleyen demir parmaklıklı kapının ötesine
geçemiyorduk ama Belediye Başkanı ve diğer yetkililer eşleri ile uçağın yanında
görüş alanımızdaydı. Uçağın arka kapağı açıldı, Türk Bayrağına sarılı tabutun
inişi sırasında bir ağıt sesi yükseldi. Bu sesle birlikte ulusal gazetelerden
birisinin temsilci olan bir gazeteci “olay orda biz niye burada duruyoruz” gibi
abuk sabuk bir cümle kurdu. İç tarafa geçişi engellemek için orada bulunan bir
komutan biraz sertçe tarihi bir uyarıda bulundu. “İnsanların acılarına saygı
gösterin, önce insanlık” Çok tartışılır ya “önce gazeteciyim mi önce insanım
mı”
Çardak Havaalanında alınan Bayrağa sarılı tabut cenaze
aracıyla Denizli Valiliği bahçesine getirilirken, cenaze aracının hemen önünde
üstü açık kamyonette bulunan gazeteciler Çardak Deniz arasındaki 58 km’lik yol boyunca
vatandaşların dualarına ve gözyaşlarına tanık oldu. Şehir içinde de aynı
manzara hâkimdi. Üstelik bu görüntü için herhangi bir organizasyon ve özel bir
duyuru da yapılmamıştı. Geçilen caddelerde yol boyunca insanların dizilişi
adeta özel bir tören havası yansıtıyordu. Ve artık gazeteciler de ağlıyordu.
Valilik Bahçesine Yazıcoğlu’nu taşıyan tabut geldiğinde ortam daha sakindi.
Bahçede konumlandırılan masaya tabut konulduğunda bir anda ortam
kalabalıklaştı. Caddelerde tören dizilişinde bulunan insanlar akın akın gelerek
Valilik bahçesi dışına taştı. O noktadan sonra kalabalığın ucu nereye ulaştı
bunu görme imkânımız olmadı, yerimizden kımıldayamaz haldeydik.
Denizli Valiliği’ndeki törenin ardında Söke’ye hareket eden
cenaze aracı, şehirden kalabalık nedeniyle çıkmakta çok zorlandı. Yol boyunca
geçilen her yerleşim merkezlerinin caddelerinde sağlı sollu toplanan
kalabalıklardan dua almak başka birisine nasip olmamıştır.
GÖREV YAPTIĞI HER ŞEHİRDE DELİSİ VARDI
Söke’de camide toplanan kalabalık arasında “Baba, Baba”
diyerek ağlayan orta yaşlı, halinden hareketlerinden meczup olarak
tanımlanabilecek birisi dikkatimi çekti. Ölümünden 19 yıl önce göreve başladığı
Tokat’ta tanıdığı, hamama bile götürecek kadar yakından ilgilendiği, Tokat
görevi sonrasında da ilgilenmeye devam ettiği, halkın deli olarak adlandırdığı
birisi olduğunu öğrendim. Tokat’ın delisi bile Söke’ye kadar gelip arkasından
“Baba” diyerek ağlıyorsa, Yazıcıoğlu bildiğimizin ötesinde çok özel bir adamdı.
Sonradan öğreniyoruz ki “Görev yaptığı her şehirde bir delisi vardı”
2 Eylül 2003 yılında geçirdiği trafik kazası sonucu 8 Eylül
2003 tarihinde aramızdan ayrılan 10 Eylül’de ebedi istirahatgahına defnedilen
Efsane Vali Recep Yazıcıoğlu’nu saygıyla anıyorum.”
----------
Makalenin tamamı: https://www.academia.edu/106360953/EFSANE_VAL%C4%B0_RECEP_YAZICIO%C4%9ELU