Emekli Vali Orhan Öztürk, "Efsane Vali" Recep Yazıcıoğlu'nu anlattı;

Emekli Vali Orhan Öztürk, "Efsane Vali" Recep Yazıcıoğlu'nu anlattı

Emekli Vali Orhan Öztürk, Malatya kaymakam adayı Süleyman Arat ile önemli bir çalışmaya imza attı. Öztürk, Kaymakam adayı Süleyman Arat'ın, "Efsane Vali" lakabıyla tanınan Recep Yazıcıoğlu hakkında kaymakamlık tezi hazırladığını ve bu tez için kendisine bazı sorular sorduğunu belirtti. Recep Yazıcıoğlu’nun Erzincan'da yardımcılığını yapan en yakın çalışma arkadaşı olan Orhan Öztürk, Efsane Vali'yi 10 maddede anlattı....

İşte o yazı...

1-Merhum vali Recep Yazıcıoğlu nerede ve hangi dönemde birlikte çalıştığınızda bahseder misiniz?

1993 yılı Eylül ayında Ordu Kabadüz kaymakamlığından Erzincan vali yardımcılığına tayin oldum. 1999 yılı Eylül ayına kadar 6 yıl birlikte çalıştık. Aynı ayda o merkez valiliğine ben de Bartın vali yardımcılığına tayin edildik. Normal görev süresi 3 yıldı ancak 3 yıl uzatmaya girdim. 2003 yılı şubat ayında Recep bey Denizli valiliğine tayin edildi. Mayıs ayında da ara kararname ile Erzincan’da birlikte çalıştığım Kemal beyle beraber Denizli vali yardımcılığına tayinimiz çıktı. O sırada Türkiye Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünde kamu yönetimi yüksek lisans programına başlamıştım. Ağustos ayında bitecekti ancak bitirip gitmek yerine Mayıs ayında yarıda bırakıp Denizli vali yardımcısı olarak göreve başladım. Eylül ayında geçirdiği kazada vefat etti. İyi ki yarıda kesmişim. Hiç olmazsa dört ay birlikte olabildik. Merkez valisi iken beraberce hem geçirdiği 20 civarındaki soruşturmaların savunması hem de yurt içi değişik yerlerde verdiği konferanslar vesilesiyle birlikte olduk. Aralık ayında da aldığım yazılı ve sözlü davet sebebiyle İskilip belediye başkanlığı seçimi için istifa ederek 2004-2009 yıllarında beş yıl bu görevde bulundum. Tekrar aday olmadım 2009 da mülki idareye geri döndüm.

2-Vali Recep Yazıcıoğlu ile çalıştığınız dönemde sizi en çok etkileyen yönü neydi?

Bir kişinin tek bir özelliği olmaz. Hayran olduğum çok yönü vardı. Meraklı, zeki, entelektüel kapasitesi yüksek birisiydi. Devlette böyle birinin nasıl yetiştiğini hala merak ederim. Bulunduğu her toplulukta başat bir özelliği vardı. Pozitif enerjisi ile çekim oluştururdu. Bu sadece hitabet, bilgi, kişilik gibi durumlardan kaynaklanmaz. 

3- Vali Recep Yazıcıoğlu’nun yönetim anlayışı klasik vali profiline göre nasıl farklılık gösteriyordu?

1860lı yıllarda yapılan Tanzimat uygulamaları içinde il idaresi kanunu da vardı. Osmanlı devleti 2. Mahmut döneminde şartları öyle gördüğü için merkeziyetçi bir yapıya doğru verilmeye başladı. Eyalet yönetiminin uygulanması yerine merkezden atanan valilerin yönetimi dönemine geçildi. Tanzimat’la beraber il idaresi, belediye yönetimi, Danıştay, Sayıştay, bunlara yönelik mektebi mülkiye, Harbiye, tıbbiye, mühendislik okulları kuruldu. Eskiden bu tür eğitimleri veren okullar, medreseler yeniden yapılandırıldı. Orduda tımar sisteminden mecburi askerlik dönemine geçildi. Osmanlı’nın son yüzyılı içerideki isyan ve ayaklanmalar, dışarıdaki savaşlar sebebiyle asayiş açısından çok sıkıntılı geçti. Valilik müessesesi bu sebeple asayiş görevi, bir ölçüde de adaletin sağlanması gibi konulara yoğunlaştı. Önceden şehir yöneticileri belediye başkanı, idareci ve hakimlik gibi çok fonksiyonlu yapıya sahipti. Bunlar zaman içinde ayrıştı. Ancak bu arada geçmişten de gelen gelenek, kültür ve zihniyet yapıları sebebiyle ilin yöneticileri kendilerini her şeyden;  uçan kuştan bile sorumlu gören bir anlayışla yetiştiler. Şartlar da bunu gerektiriyordu çünkü Avrupa'daki gibi sınıf ayrılığına dayanan bir toplum yoktu.

Bizde statü farklılığı ve geçişkenlik var, aristokrasimiz yok.  Memurlarımızı bu sebeple aristokrasinin yerine ikame etmeye çalıştık. Başardık büyük ölçüde… Batının kendi tarihi ve kültürel yapısı içinde ortaya çıkan, gelişen kurumlar bizde yoktu ama bunları ithal ederek onlar gibi olacağımıza çok inandık. Olamadığımız gibi kendi dengemizi de kaybettik, hala arayışımız devam ediyor. Halkın devletten beklentisi huzur ve asayişi sağlamak, adaleti tesis etmekti. Bu sebeple valilik Osmanlı’da ve cumhuriyet döneminde dahiliye nezareti ve içişleri bakanlığının taşra temsilcisi konumunda oldu. Halen de öyledir. Halbuki devleti temsilin başka mecburiyetleri de vardır ve bu sebeple doğrudan padişaha cumhurbaşkanına bağlı olması gereken bir makamdır. Pratikte öyle olmadı. Asayiş ve güvenlik hep ön planda oldu. Bunun dışındaki konular genelde bireysel uygulamalardı. Farklı profil babında Halil Rıfat Paşa Sivas valisi olarak, Abidin Paşa Ankara valisi olarak ilin ulaşım, yol, su gibi meselelerine de yoğunlaştılar. Bu sebeple iz bırakan bazı valilerin arasında sayılırlar. Ancak genel görünüm bazı insani ve devlet adamına yakışır örnekler dışında devletin asık suratlı, sert, ceberrut yüzü oldu valilik müessesesi.

İyi bir valinin emrindeki bürokratik kadrolar başındaki kişilere rağmen  bu iyiliği törpüleyecek bir yapılanma içinde oldular. İyi bürokrat olur ama iyi bürokrasi olmaz derler. DP iktidara gelince bir valinin şöyle dediği rivayet edilir:  ‘Artık valilik yapılmaz, adam bile asamayacağız.’ Bu olguyu besleyen bazı örnekler gerekçesi ne olursa olsun vâkidir maalesef… Recep Bey bu gelenek ve yaşanmışlıklar içinde bildiğimiz klasik valilik dışında her alanda bir şeyler yapmaya çalışan bir reflekse sahipti. Recep gibi bazı devletluların sevecen, sıcak yüzüne rağmen devletin yüzü hiç sıcak olamadı. Toplumda haklı haksız, yerli yersiz karakol dayağı yemeyen çok küçük bir kesim vardır hele doğuda… Çünkü milletin yapısına uygun devlet yerine 100 yılı aşkın bir zamandır devletin milletini kurgulama gayreti söz konusudur. Merkeziyetçi, baskıcı, jakoben, dayatmacı yapı bu anlaşın doğal sonucudur.  Mülki amirlerden Hulusi Kentmen rolü isteseler de çıkamazdı. Erol Taş kadar kötü olmasak da vatandaşın saygı ve korku ile karışık yaklaşımı halen devam ediyor. Devlet daireleri işi 65 yaşına kadar garantili memurlarımız sebebiyle kış güneşi almaya devam ediyor. Zemheride ılık bahar olsa ne olur. Devletin toplumunu inşa süreci  taşrada mülki amirlerin öncülüğünde hayata geçirilmeye çalışıldı.  Valinin, kaymakamın fikri zikri kişiliği ne olursa olsun çıktı buydu. Mülki idare amirlerinin çoğu bürokratik tıkanıkları, yersiz, yanlış, haksız uygulamaları çözme refleksine sahip oldular. Ancak sistematik yavaşlıklar, vurdum duymazlıklar bireysel müdahaleler ile ne kadar aşılır, ayrı konu… Buna itiraz eden kayıtsız kalmayan mülki amirler, idareciler vs… ise çocuklarına, torunlarına bol vakit ayıracak konumlara geldiler. Kim ne derse desin 100-150 sene önce böyle değildi. Bugünkü Kürt meselesi dahil pek çok problemin temellindeki realite budur. Hazırlık sınıfı açacak kadar İngilizce, Fransızcaya karşı gösterdiğimiz tavra karşılık,  aşağıladığımız, dilini türküsünü yasakladığımız kesime yönelik bugün Kürtçe, Arapça resmî TV kanalımız var ama ideolojik saplantılarımız buralarda da halen berdevam… Kızılelma artık milletin devletini inşasıdır ancak bugünün milleti 50 sene hatta 15 sene öncesinin milleti midir, bilemem…

Recep bey bu olguya karşı söylemleri sebebiyle de toplumun yıllarca gündeminde kalabildi. Medyada 20-25 sene aralıksız gündeme gelmiş olması başka türlü ne yaparsa yapsın mümkün olamazdı. Bunu nasıl sağladığını bir çok meslektaşı ilgisiz sebeplere bağlardı. Otellerin resepsiyonuna adını nasıl yazdırdığını espriyle konuşurlardı. Söylemleri bugün zamana karşı etkisi halen geçerlidir. Yoksa çok yatırım, iyi hitabet, halkla bütünleşmek vs… yetmez. Bu açıdan ondan daha ileride olanlar gündemden çıktığı halde Recep Beyin halkın gündeminde ve gönlünde oluşu enteresandır. Gördüğü hiçbir yanlışa, eksik konulara beni ilgilendirmez, bana ne demedi, seyirci kalmadı. Erzincan'da gördüğüm her güzelliğin bir tarafında onun parmağı olduğunu çok gördüm ve şaşırırdım.

4- Vali Recep Yazıcıoğlu’nun halkla ilişkileri nasıldı? Özellikle köylülerle ve gençlerle öğrencilerle nasıl iletişim kurardı?

Çalıştığı illerin haritada görünen bütün köylerine gitmiş, şehir esnafını, fabrikalarını, tesislerini vs… olabildiğine ziyaret etmiştir. Dışarıda olduğu zamanlar makamında olduğu zamanlardan çok fazlaydı. Ayşe Kulin bir ara ‘sayın valim sizi devamlı arazide görüyorum ama işlerde de pek aksaklık yok, bunu nasıl sağlıyorsunuz’ diye sormuş. Ne cevap verdi bilmiyorum. Okul öğrencilerinin bulunduğu bir törene son anda geldiğinde ayaktakileri görünce protokol için konulan sandalyelerden herkesi kaldırdı. Ya hepimiz oturacağız yoksa ataktayız demişti. Resmî törenlerin görünümü bu açıdan nahoştur bence… Uygulamanın çirkinliğini hepimiz yıllarca göremedik. Toplum hayatında bize normal görünen o kadar yanlışlıklar var ki; say say bitmez.

5- Birlikte görev yaptığınız dönemde kamu yönetiminde yenilikçi veya alışılmışın dışında hangi uygulamaları hayata geçirdi?

Başkanlık sistemi, seçilmişlerin karar alıp bunu profesyonel yöneticilerin uygulaması gerektiği, yerelin kamu hizmetlerine karar alma ve kaynak açısından katılımını dillendirirdi. Bugün bunların bir çoğu hayata geçirildi ancak başkanlık sistemi denge denetim açısından aksaklıklarla malul. Belediyelerde hem başkanın hem de karar organı meclisin halk tarafından seçilmesi çelişkidir. Hangi şirket genel müdürünü seçimle iş başına getirir? Belediye başkanları bu sebeple seçilmiş imparator gibi oluyor. Eskiden meclis kendi içinden de seçerdi. Demokraside esas olan karar organının seçilmesidir. Yöneticilik profesyonelliği gerektirir. Seçilmek  her zaman iyi idareci, profesyonel yönetici olduğunuzu göstermez. Başkanları seçiyoruz da ne oluyor sanki, belediyelerimiz % 90 iflas etmiş şirketlerden beter bir halde değil mi?

6- Kriz anlarında (deprem, terör veya gösteri yürüyüşlerinde vs…) liderlik tarzını nasıl tanımlarsınız?  Bir örnek verebilir misiniz?

Kriz yönetmek liderlik becerisi, inisiyatifi sonuna kadar kullanmak, toplumun psikolojisini anlamakla  ilgilidir. Sonunu düşünmeden şartların gerektiği kararları almak ki bu açıdan harcama yapmak kriz anında önemlidir. Mülki amirler bu açıdan biraz dominant pozisyonda olabiliyorlar. Recep bey cesur, gözü pek, anında karar alıp uygulayan ve işini de takip eden yapısıyla da ön planlara çıkmıştır. Sorumluluk duygusu ile krizi yönetirken iyi niyetlerle yapılan işler, harcamalar daha sonra mutlaka soruşturmaların konusudur. Yangını su bardağı taşıyarak söndürmek krizi çözmez ancak başınız da belaya girmez. İhmal-i mesuliyet yoktur, icra-i mesuliyet vardır, derdi. 

7-Vali Recep Yazıcıoğlu’nun kamu görevlilerine karşı yaklaşımı nasıldı?

Recep bey sürekli yaptığı toplantılarda memurlara vaiz gibi nasihatler, tatlı sert ikazlarla eğitim vermeye çalışırdı. Erzincan da sürekli dışarıdan gelen akademisyenler, kişisel eğitim koçları, sanatçılar, kültürel etkinlikler için uzmanlar, sporun her çeşidinden insanlar gelir giderdi. Vali yardımcısı olarak esas işim bunların halkla, memurlarla buluşacağı organizasyonları düzenlemekti. Sosyal, kültürel, sportif ve eğitimle ilgili Türkiye’de ileri gelen kişilerin pek çoğu Erzincan topraklarını yeterince dolaştılar. Biz de bu vesileyle çok şeyler öğrendik. Vali yardımcıları arasındaki görev paylaşımında yükü hafif daireler bana kalırdı bu sebeple. Mahareti, başarıyı, hizmeti fark eder, marifet iltifata tabi sözünün gereğince amel ederdi.

27 yıl herkesin takdirle bahsettiği Kemah Kaymakamlığındaki bir odacıyı emekli olunca düzenlediği toplantıda sitayişle örnek gösterip,  törenle takdirname verdi. Maiyetine değer verir yaptığı iyi niyetle hataları telafi ederdi. Ondan memnun olmayan bir mülki idare amirini görmedim. Bu arada çoluk çocuğunu da ihmal ettiğini biliyorum. Oğlu Mehmet Kemal Denizli’de 8 ayda babasıyla sekiz akşam yemeği yemediğini söylemişti. Bu yaşanmışlığın hata olduğunu, biz aslında çocuk yetiştirmemişiz dediğini pişmanlık duygusuyla söylemişti. Ne olursa olsun evlatlar babalarından annelerinden bir şeyler alırlar. Ailesini ihmal olgusu bürokrat siyasetçi ve askerlerde yaygın bir hastalık bu ülkede. Pişmanlıkların telafisi ise zor… Babaya, kocaya, çocuğuna hasret aile dramları görev uğruna yaşanır. Bu pişmanlar kervanındakilerden birisi oldu. Üstelik çoğu zaman maaşı borcuna yetmeyen bir konumda iken… Tokatlılar, Erzincanlılar onu bu ve benzeri özellikleri sebebiyle de benimsediler ve kendilerinden gördüler.

Esprili, çevresine neşe saçan, pozitif enerji yayan ama vitesten attığı zamanları olup kırdığı kimselerden özür dileyen birisiydi. En büyük özelliği bağırıp çağırdığı anlarda bile kimseye hakaret etmez, aşağılamazdı. Fırçası da kişilerin zatına değil sıfatına yönelik olurdu. Bazı siyasetçiler kadar olmasa da bazı mülki amirlerin onun mütevaziliğinden ders alması gerektiği kanaatindeyim. Oğlu Mehmet Kemal tanınmadığı bir ilde; Tokat’ta girdiği seçim yarışında babasının manevi mirası sayesinde rakibini ikiye katladı. Devletin, resmî ideolojinin aslında abartılmış, zamanla neredeyse komediye dönüşmüş ritüellerine pek iltifat etmediğini gördüm. Önemli devlet adamlarının sonraki dönemlerde ya yüceltilmesi ya da yerin dibine batırılmış gibi abartı bizde yaygın bir hadise. Bizim hainlerimiz ve kahramanlarımız vardır, ortası yoktur. Normalin dışına çıkıldığında yıllar sonra dalga geçilecek kadar enteresan uygulamalar var. Bu toplum nezdinde en iyi vali; öldüğü için atandığı iline gelemeden donarak ölen validir diye bir esprinin gerçekliği vardır. Uzun hikaye…

8- Vali Recep Yazıcıoğlu’nun ideali veya en büyük hayali neydi? 

İdeali ve hayalini Söke kabristanındaki mezar taşına bakınca görmek mümkündür. Vasiyeti gereği ‘ demokrat, hür bir ülkede yaşayamadan öldü’ diye yazılıdır. Bu sözünde samimiydi, hayat çizgisi de bunu destekleyecek doğrultudaydı. Toplum samimiyeti ve sahteciliği bu açılardan ayırt eder. Doğru bildiğini usulüne göre bakanların hatta cumhurbaşkanının bile önünde edebince söylemekten çekinmeyen biriydi. Sadece devleti değil toplumu da eleştirirdi. Bürokratik yağdancılık ve yalakalık yanında halk dalkavukluğu da yapmadı. Aracısız, randevusuz kendisiyle görüşülebilen ulaşılabilen birisiydi.

Mütevazi kişiliğinden siyasilerimizin ve mülki amirlerimizin ders alması gerekir. Onun söylediklerini söyleyenlerin, yaptıklarını yapanların çoğu sürüldü, dama atıldı ya da pasifize edildi. Bugün onu taklit edenler var ama kişisel yetersizlik ve gayri samimi tavırlar tabiri caizse açıkça sırıtmaktadır. 1980’li yıllarda mülki idarede halkın problemlerine karşı işim değil, ödenek yok diyerek ilgisiz  kalınan profil ve sadece asayişe odaklı idareci tipi değişti. Özal siyasette devlet millet içindir felsefesinin mimarı oldu. Kutsal devlet retoriği değişmeye başladı. Mülki idarede buna paralel anlayışın örneklerinden biri oldu Recep bey… Medya desteği ile bunu topluma hem anlattı hem de uygulamada gösterdi. Sigara, içki, tuvalet kullanım düzenlemeleri, kolalı içecekler yerine süt ayran içilmesi, kepekli ekmek, düzenli spor, doğa sporlarına öncülük etmek gibi şeyler valiler için düşünülemezdi. Valinin işi mi bunlar… Yamaç paraşütü, rafting, su kayağı, dağcılık sporlarını vs…Türkiye’ye o tanıttı. Bazı ısrarlı davetlere rağmen siyasete girmedi. Girseydi lider, parti otoritesi, siyasetin kutuplaştırıcı yanı sebebiyle toplumun bütün kesimlerince görülen makbuliyeti ortadan kalkardı.

Döneminde Erzincan başka bir imaja sahipti. İliyle bütünleşen parlak bir imaja sahiplik söz konusuydu. Ondan önce böyle şeyler düşünülmezdi. Meslektaşları biraz da kıskançlıkla onu mülki idareyi itibarsızlaştırdığı iddiasıyla çok tenkit ettiler. Bugün kim haklı ortada… Vali deyince akla gelen ilk belki de hala tek isim… Ancak siyasetin aşırı ölçüde gölgesinde kalan vali kaymakam profili görüldükçe Recep beyin tarzı;  nostaljisini besliyor. Siyasetçinin beklentileri, ihtiyaç ve mecburiyetleri ile mülki idarenin yapısı anlayışı hiç uyuşmadı bu ülkede. Çünkü siyaset kamu kaynaklarıyla yapılması, yolsuzlukların, hırsızlıkların, israfın en büyük sebeplerinden birisidir. Tersi mümkün mü, zor soru… İki tarafın da argümanların haklı haksız olması bir noktada önemsizdir. İki tarafında dengesini bozan konu; devletin toplumu kendine göre dizayn etme geleneğidir. Olmayacak bir iştir ama sonuçta toplum da dengesini kaybederek yozlaşma yalnızlaşma sürecini girdi.

Kültür ve geleneğinden beslenmeyen ithal  teknolojik gelişmeler de bu süreci hızlandırdı. Recep bey eski şarkıları türküleri nasıl çevirip çevirip dinliyorsak benzer bir nostalji olarak kaldı. Bu tür nostaljilerimiz halen var. Köy enstitüleri, Barış-Cem-Erkin-Ahmet Kaya, Osmanlı yemekleri, dede torun bir arada yaşayan eski Türk evleri ve mahalle hayatı… Yerele girdikçe sayı artar… Say sayabilirsen…. Benzeri üretilemedi, üretilecek iklimler de her geçen gün kayboluyor maalesef… Mülki idarenin günümüzde toplumu sürükleyici, yönlendirici fonksiyonunu, görünümü büyük ölçüde soluklaşmıştır. Böyle bir şeyin olması zaten istenmiyordu ancak toplumda bu tür bir beklenti var. Çoğumuz bu beklenti ve ihtiyaca doğru yanlış, iyi niyet ve hasbi duruşla karşılık vermeye çalıştık. Halkın günlük hayattaki bürokratik tıkanıklar ve ekonomik problemler hassas olduğumuz konulardı. İtekleyerek,  müdahale edilerek olmaz denen işlerin olduğu çağdışı bir idari yapıda mülki amirler önemlidirler.

Halkta zaten siz isterseniz yaparsınız zihniyeti vardır. Aslında biz de istediğimizi yaptık. Bu sebeple çok sıkıntı çektik diyebilirim. Bu da kötü örnek oldu diğerlerine… Buna cevap vermeye çalışan kadrolar eskisi kadar üretilmiyor artık. Ya da bize böyle geliyor bilemem… Biz bu sebeple geçmişe sarılmaya daha yatkın hale geldik gelecek vizyonumuzu kaybettik. Geçmişteki pek çok kişiyi; Fatihi , 2. Abdülhamidi, Atatürk’ü, Özal’ı, Deniz Gezmişi, Doğan Avcıoğlunu, Türkeş’i, Erbakan’ı vs… ululamaya çalıştık. Bunlar sıradan insanlar değildi ama anlatmaktan ziyade ululaştırarak onları da müzeye kaldırdık.  Yaptıklarından ya da yapamadıklarından fazla bir ders almadık. Samimiyetine inandığım için anlamaya çalışıyorum ancak 15 temmuzda Menderesin akibetinde uğrasaydı Tayyip bey de bu ululama kervanına dahil edilirdi. Bu kadroya Recep bey de dahil oldu. Söylemleri idarecilik tarzı dik duruşu vs… artık anlamak değil ululama konusudur.

Recep bey halkın özlemlerini, bürokratik yapıya karşı isyanını seslendiren bir kişi olarak çok kabul gördü. Bunu medyatik olmak, popülerlik amacıyla değil içinden geldiği için yaptı ve samimiyetini kaybetmedi hiç… Yoksa bizde iyi idareciler, devlet ve halk adamları, iyi hatipler, daha çok hizmet ve yatırım getiren valiler oldu. Bunların içinde farklı bir yerinin oluşu yatırım, hizmet, halkla iç içelik değil sadece… Söyledikleri;  halkın isyanını en mutedil şekilde dillendirmesi; onu farklı kıldı kanaatimce. Çünkü bu ülkede devletten dayak yemeyen , ötekileştirilmeyen çok az kesim vardır. Kürtler bölücü, Çerkezler hain, Araplar kalleş, Rum ve Yahudiler kan emici sülük, tüccarlar havayı bile parselleyip satacak kadar aç gözlü, tarikatlar medreseler köhnemiş fikirler yuvası vs… Halkçı yönetimler halkının kullandığı ana dili konuşmayı, türkü mevlit dinlemeyi kriminal bir olguya dönüştürdüler. Açken sen sen değilsin tarzında kendinden vazgeçerek her şey olursun.

9- Kendisini bugün görev yapan mülki amirlerden ayıran temel özelliği sizce neydi?

Halkın sağlığı, eğitimi, şehir imarı, vatandaşın bürokrasi ve bürokrat kadro karşısında önemli ve değerli sayılmasına yönelik uygulamaları şaşkınlık ve memnuniyetle karşılandı. Sigara, içki, tuvalet kullanım düzenlemeleri, kolalı içecekler yerine süt ayran içilmesi, kepekli ekmek, düzenli spor, doğa sporlarına öncülük etmek gibi şeyler valiler için düşünülemezdi. Yamaç paraşütü, rafting, su kayağı, dağcılık sporlarını vs…Türkiye’ye o tanıttı. Kişisel olarak da mütevazi, sıradan insan refleksi, kibir den uzak, kendisiyle dalga geçecek kadar barışık, egolardan uzak ve halkına değer veren, milletin ruh dünyasına sadece saygı gösteren değil paylaşan yapısının bunda etkisi oldu.

Her kesim insanla ayrım yapmadan, onları değiştirmeye çalışmadan diyalog kurma tavrı önemlidir. Sol, sağ, dinsiz, dindar, laik vs… her kesimin bu kadar sahip çıktığı, benimsediği, sevdiği nadir insanlardan biri oldu. Geçirdiği kazadan sonra hastaneye akın akın ziyarete gelenlerin profili inanılmaz ölçüde şaşırtıcıydı. Bu toplum onda neyi gördü acaba… Bugün her kesimin kendi içinde bile peşinden gitmeye değer lider, idol kimselerin olmadığı bir dönemi yaşarken bunun ne olduğunu anlamak önemlidir. Recep bey; görme karışma bulaşma tarzı bürokratik yaklaşımlara iltifat etmeyen, risk alan , inisiyatif kullanmaktan çekinmeyen bir valiydi. Bu sıkıntılı bir durumdur çünkü kriz zamanı geçince  ciddi soruşturmalara muhatap olursunuz. Türkiye’de ondan daha fazla soruşturma geçirmiş bir vali yoktur. Çoğu kimse bunu bilmez.

Beraber onlarca savunma yazısını yazdık. Risk alma, inisiyatif kullanma; usulün genelde pas geçilmesini gerektirir. Esasta ise kişisel menfaat art niyet yoktur ancak bunu izah çoğu zaman mümkün olmaz. Halkımız usulsüzlükle yolsuzluğu, hırsızlığı çoğu zaman birbirine karıştırır. Verimsiz, yaz çizgi, bugün git yarın da gelme karakteristiğindeki idari yapı mülki idarenin, siyasilerin müdahalelerine açıktır. Bunun istismarı elbette ayrı bir konu… Çoğu bürokrat bu sebeple itibarını ve makamını kaybetmiştir. Recep bey soruna değil çözüme odaklı yapısı sebebiyle bu açıdan çok sıkıntı çekmiş ancak bunları fazla da dert edinmemiştir. Yanlış  yaptığı iddia edilen konular olumlu sonuçları sebebiyle havada kalmıştır. Bu ve benzeri sebeple hem gizlice takdir edilen ama bu arada kıskanılan ve defteri dürülmeye çalışılan bir vali oldu. Bugün arkasından sitayişle konuşan üst düzey bürokrat ve siyasetçilerin çoğu vaktiyle onun defterini dürmek için ellerinden geleni yaptılar maalesef… Herkesin bir hikayesi vardır ama yalın gerçeklikler ortada…

10- Sizce Türk idare tarihine nasıl bir miras bıraktı? Bu miras günümüzde hala etkisini sürdürüyor mu?

Recep bey kamuda ve sosyal hayatta alıştığımız uygulamaların, sahip olduğumuz zihin kalıplarının dışında da başka şeylerin olduğunu gösterdi. Devlet dairelerinde sigara içilmesi hatta ikramının ne kadar yanlış olduğunu ilk o gösterdi. Daha sonra bu konu yasalarla düzenlenmiştir. Halkınızın yanlış alışkanlıklarını, bürokrasinin yersiz, yetersiz, yanlış düzenlemelerini, uygulamalarını vaiz edasıyla ve ikna edici tarzda dillendirmesini çok sevdik. Bunların çoğu zamanla belirttiği tarzda düzenlendi.

İnternet teknolojisinin de bunda büyük katkısı olmuştur. Toplum her validen Recep bey gibi bir performans bekliyor ki; bu zor. Ona özenen hiç kimse onun gibi olamadı. Bu açıdan aşılamaması üzücüdür. İdeal vali örneği oldu. Bir milletvekili bakan olunca hemşerilerine yapacağı hizmetleri sıralama başlamış. Belli bir noktada birisi ; ‘sayın bakanım siz bunları saymaktan vaz geçin, bize Recep beyi vali olarak gönderin, o zaten bunların hepsini yapar ‘ deyip sesini kesmiş.

Kaynak:

Etiketler :
, ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
0 Yorum