YENİ KABİNENİN ŞİFRESİ: SADAKAT ve LİYAKAT
...
Çok
partili Türk siyasetinin en duayen ismi diyebileceğimiz Cumhurbaşkanı Erdoğan,
bir kez daha kabinesini kurdu. Sanıyorum kaçıncı kabine olduğunu artık ne
gazeteciler ne de siyasi analistler takip ediyor. Erdoğan o kadar çok kabine
kurdu ve o kadar çok isimle çalıştı ki; bu husus artık siyaset bilimi
derslerinin konusu.
Bu
tespitin ardından esas konumuza dönüp, çoğu gazeteci gibi ben de kendi açımdan
Erdoğan Kabinesi’nin şifrelerini çözmeye ve yorumlamaya çalışacağım.
Kabinede
yer alan isimler için de ayrı ayrı çok şey söylenebilir. Ben sadece bazı
isimleri analiz etmeye çalışacağım. Ancak esas öne çıkan iki ekip farklı
olduğunu düşünüyorum: Sadakatliler ve Liyakatliler... Mehmet Şimşek ve Hakan
Fidan gibi göreve liyakatle gelenler olduğu gibi sadece sadakatinden şüphe
edilmediği için Bakan yapılan isimler de var.
Ben
oluşan tabloyu, çok sadakat, az liyakat diye özetliyorum.
Erdoğan’ın
siyasi kariyerindeki en zor seçiminin ardından kurduğu bu kabineye çok önem
verdiğini hepimiz biliyoruz. Zira önümüzdeki yerel seçimler başta olmak üzere
gelecekteki siyasi kariyerinde de bu kabinenin başarısı çok kritik bir rol
oynayacak.
Erdoğan’ın
son seçimlerde bu derece zorlanmasında ekonomideki olumsuz tablonun büyük
etkisi olduğunu kimse inkar edemez, en çok da Erdoğan bunu farkında. Tam da bu
nedenle Mehmet Şimşek’i ekonominin başına geçmesi için defalarca görüşerek ikna
etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın herhangi bir isim için bu kadar büyük çaba
harcadığı daha önce görülmüş bir hadise değil. Bu esasında bir yönüyle Erdoğan’ın
liderlik tarzına da ters. Ancak diğer yandan Erdoğan’ın bir başka büyük
yeteneği olan pratiklik kabiliyetini de gösteriyor.
Nihayetinde
çok da özenli sayılamayacak bir üslupla görevden alınan Mehmet Şimşek, gönlü
alınarak ve onurlandırılarak yeniden ekonominin başına döndü. Bu gelişme
ekonomi için şüphesiz iyi bir adım. Piyasaların birkaç gündür Şimşek’in
dönüşüne hazırlandığını, Borsa’nın bu gelişmeyi değerlediği konuşuluyordu.
Ekonomistlere göre bugün Borsa’da kısa süreli bir Şimşek rüzgarı esmesi bekleniyor. Ancak piyasalardaki bu bahar havasının kalıcı olması atılacak kalıcı adımlara bağlı.
Kabinedeki
diğer önemli husus, MİT Başkanı Hakan Fidan’ın Dışişleri Bakanı olarak hükümete
girmesi. Fidan’ın, Ahmet Davutoğlu’nun Başbakan olduğu 7 Haziran 2015
seçimlerinden önce siyasete girmek için istifa ettiğini, ancak Erdoğan’ın sert
tepkisi üzerine son anda milletvekili adayı olmaktan vazgeçip koltuğuna geri
döndüğünü biliyoruz. Erdoğan, siyasete hevesini çok önce belli etmiş olan
Fidan’ı bugüne kadar siyaset dışı tutarak net bir şekilde, “benim istediğim
zamanda ve benim istediğim koşullarda” mesajını vermişti.
Tabi
Hakan Fidan konusuna özel bir yer ayırmak gerekiyor. Dışişleri Bakanlığı her
zaman Kabine’nin en önemli koltuklarından biridir. Arkasında uzunca bir dönem
MİT Başkanlığı olan Fidan’ın bu koltuğa oturması ayrıca kendisine güç
katacaktır. Bu gelişme, siyasette kalıcı etkileri olabilecek önemli birr adım.
Zira Erdoğan sonrası liderlik hesaplarının yapıldığı kimse için sır değil. Bu
konuda Hakan Fidan, Süleyman Soylu, Numan Kurtulmuş ve hatta Hulusi Akar
arasında gizli bir çekişme olduğu da bir fısıltı halinde kulaktan kulağa
dolaşıyor Ankara’da.
Berat
Albayrak’ın devre dışı kalmasının ardından bu çekişme yeni bir boyut
kazanmıştı. Şimdi Hakan Fidan, güçlü bir şekilde Dışişleri Bakanı olarak aktif
siyasete adım atmasıyla dengeleri büyük ölçüde lehine çevirmiş durumda. Türk
siyasetinde 24 saatin bile büyük bir zaman olduğunu hatırımızdan çıkarmadan
şunu söyleyebiliriz: Hakan Fidan bugün için Erdoğan sonrası liderlik yarışında
açık ara öndedir.
Yeni
Kabine’de genç ve kamuoyunun tanımadığı bir çok isim var. Bu yönüyle 2002
yılındaki ilk AK Parti Kabinesi’ni andırıyor. Bu isimlerin başarılı olmaları
durumunda Ali Babacan örneğinde olduğu gibi siyasette kalıcı olmaları mümkün.
Ancak aynı zamanda hiçbir iz bırakmadan, hatta günah keçisi ilan edilerek
silinip gitme ihtimalleri de hiç yabana atılmayacak bir seçenek. Bu nedenle ilk
kez Kabine’de görev alan genç isimler için önümüzdeki günler çetin bir sınav
olacak.
Mehmet
Özhaseki’nin yeniden Kabine’ye girmesi de dikkatlerden kaçmadı. Son üç-dört
saate kadar kulislerde adı dahi geçmeyen, Ankara Büyükşehir Belediye seçimini
kaybetmesi hala hafızalarda tazeliğini koruyan Özhaseki gerçekten sürpriz
yaptı.
Hemen
hemen herkes şu sorunun cevabını arıyor: ‘Erdoğan neden Özhaseki’den
vazgeçmiyor.’ Bu sorunun cevabı, biraz Erdoğan siyasetinde yatıyor. Mehmet
Özhaseki, Abdullah Gül’ün yeni bir siyasi parti kurma hayaline kapıldığı
dönemde tercihini Erdoğan’dan yana yapmıştı. Oysa Özhaseki, o güne kadar Gül
ile çok çok yakın bir isimdi. Özhaseki’yi Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı
yapan da onu siyasette önemli konumlara taşıyan da Gül olmuştu.
Yeri
gelmişken; Abdullah Gül’ün Çankaya’dan indikten sonra Hüseyin Çelik, Bülent
Arınç, Beşir Atalay, Haşim Kılıç, Ali Babacan, Nihat Ergün ve Sadullah Ergin
başta olmak üzere daha ismini saymadığım pek çok eski AK Partili isimle yeni
bir parti kurmak için uzun süre çalıştığını, ancak daha sonra bu fikrinden
vazgeçip projeyi Ali Babacan’a ihale ettiğini ve o çalışmaların neticesinde
Deva Partisi’nin ortaya çıktığını hatırlayalım. İşte bu süreçte Abdullah Gül’ün
hemen yanı başındaki isimlerden biri olması beklenen Özhaseki’nin tercihini net
şekilde Erdoğan’dan yana yapmış olması, liderinin gözünde sadakat testini
geçerek farklı bir statüye yükselmesini sağladı.
Yine
dikkat çeken bir gelişme, İçişleri Bakanlığı’na İstanbul Valisi Ali
Yerlikaya’nın getirilmesi oldu. Bakanlığı döneminde çokça siyasi polemiğe giren
ve sert bir politika yürüten Soylu yerine, daha yumuşak, sert iç politikadan
uzak ve teknokrat bir Bakan olarak Yerlikaya’nın tercih edildiğini görüyoruz.
İçişleri’ndeki bu tercih Doğu-Güneydoğu politikasının da ipuçlarını veriyor.
Ancak Yerlikaya tercihinin sebebi bununla sınırlı değil. Onun İstanbul Valiliği
başta olmak üzere bürokrasi hayatında Erdoğan’a yakın ve sadakat testini geçmiş
bir isim olması bu atamada en etkili unsur.
Hulusi
Akar örneğinde olduğu gibi Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler’in Milli Savunma
Bakanı olarak atanması, sivilleşme adımının kökleştiğini gösteriyor. Artık
Genelkurmay Başkanlığı devlet içinde özel bir konumu olan, siyaseti yön veren
bir makam olmaktan çıkıp, siyasetle uyumlu yürüyen ve siyasi görev almaya hazır
bir bürokratik makama dönüşmüş durumda. Bu aynı zamanda önemli bir demokratikleşme
adımı.
Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Mehmet Şimşek ile uyumlu çalışabilecek ekonomi
kökenli bir teknokrat isim. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı için, Fuat
Oktay tercihinde olduğu gibi siyasette ağırlığı olabilecek bir isim yerine daha
teknokrat bir isim tercihini sürdürdüğünü görüyoruz.
AK
Parti’nin en çok bakan değiştirdiği Milli Eğitim için tercih edilen Yusuf Tekin
de Erdoğan’ın önem verdiği bir profil. Uzun süre müsteşar olarak Milli Eğitim
Bakanlığı’nı yöneten Tekin, o dönemde Milli Eğitim Bakanlarından daha etkili
bir konumdaydı. 2018 yılında eğitim camiasının yakından tanıdığı güçlü bir isim
olan Ziya Selçuk’un Milli Eğitim Bakanı olmasıyla birlikte müsteşarlıktan
ayrılmıştı. Hemen ardından Erdoğan’ın Tekin’e verdiği önemi gösteren şu süreç
yaşanmıştı: Hacı Bayram Veli Üniversitesi Rektörü olarak atanması gündeme gelen
Tekin’in, Rektörlük için gereken 3 yıl profesörlük şartını karşılamadığı ortaya
çıkmıştı. Daha sonra Tekin için kanun bir gecede değiştirilmiş, Tekin’in
atamasının ardından yine bir gecede kanun eski haline döndürülmüştü. Bu
gelişmelere bakınca; Erdoğan’ın Milli Eğitim için kafasındaki ismi bulduğunu
söylemek sanırım yanlış olmaz.
Kabinede
Güneydoğu kökenli birçok isim var. Bu gelişme, HDP’nin ağırlıklı olduğu bölge
için gönül almaya yönelik bir adım olarak okunabilir. Ancak ne kadar işe
yarayacağını zaman ve bu isimlerin performansları gösterecek.
Diğer
yandan Kabinede yer alanlar kadar almayanlar da önemli. Örneğin uzun yıllar AK
Parti’nin Erdoğan’dan sonraki en önemli ismi olarak bilinen Binali Yıldırım’ın
Kabine’de yer almamasını, üstü kapalı olarak gönlünden geçirdiğini ifade ettiği
Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı’nın kendisine verilmemesini dikkatlerden
kaçırmamak gerekiyor.
Aynı
şekilde Hulusi Akar, Süleyman Soylu ve Mevlüt Çavuşoğlu gibi isimlerin sadece
milletvekili olarak görev yapacak olması, Erdoğan açısından vazgeçilemeyecek
hiçbir figürün olmadığını, çok sivrilen ve siyasette güç odağı olmaya başlayan
isimlerin bir süre sonra kenara alındığı gösteriyor…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.