Hayatın Sırları Burada
...
Lise yıllarımızdan itibaren önce ders
olarak okutulup anlamaya çalıştığımız, daha sonra da hayatımız boyunca çeşitli
vesilelerle önümüze isimleri sürekli düşen bazı isimler var. Gen, DNA, RNA,
kromozom, hücre bölünmesi, protein sentezi, replikasyon, transkripsiyon,
translasyon…
Uzatmak mümkün. Karışık gelir bize.
Sıkıcı şeyler olduğunu düşünürüz. Ama hayatımızın sırlarının ve şifrelerinin
bunlarda olduğunu da duyarız. Genetikçi dostlarımız sakın bana kızmasınlar.
Amacım onların sahasına girip ahkam kesmek değil. Maksadım onların bahçesinden
sıradan vatandaş olarak bir çiçek koparıp, o çiçeğin mucizevi kokusu eşliğinde
bizi yaradan Yüce Rabbimizin varlığına, birliğine ve algılayabildiğimiz kadarı
ile ilmine hep beraber tekrar şahitlik yapmak. Bunu yaparken de böylesine
teknik terimlerle ve karışık mekanizmalarla dolu bir konuyu, belki de ilk defa
bu kadar sade ve yakın bulacaksınız kendinize.
Kromozomlarla başlayalım isterseniz. Birbirine dolanmış ipler gibi, sarmal halde bulunan ve uzayıp giden bir yapı düşünün. İşte bu yapının adı kromozomdur. Bu fotoğrafı 1 adet kromozom olarak hayal edin. Bu şekilde 23 çift, yani toplam 46 kromozom bulunuyor insanda. Neden 23 çift dedim de direk 46 demedim? Çünkü 23 tanesi anneden, 23 tanesi babadan geliyor. Hemen ara kısa önemli bir bilgi vereyim. Bu 23 çift kromozomun 1 çifti doğan insanın cinsiyetini belirliyor. Erkeklerde XY, kadınlarda XX kromozomu var. Erkekteki X kromozomu kadındaki X kromozomu ile eşleşirse çocuk kız oluyor. Erkekteki Y kromozomu kadındaki X kromozomu ile eşleşirse çocuk erkek oluyor. Doğan çocuğun erkek mi, kız mı olacağını belirleyen Y kromozomu erkekte bulunuyor. Şu olaydaki inceliğe, detaya ve mucizeye bakar mısınız? Bu ince ayarın tesadüf olması mümkün mü? Bu XX ve XY kromozomlarının dışındaki 22 çift kromozom da bir insanın sadece kendisinde olan genetik şifreleri taşıyor. Öyle ki bu şifreler, yeryüzüne gelmiş geçmiş yüz milyarlarca insan için ayrı ayrı ve özel olarak düzenleniyor.
Akıl sahibi bir insan bunun tesadüf eseri
olduğunu kabul edebilir mi? Bir ayrıntı daha. Üreme hücrelerini taşıyan sperm
ve yumurtada bulunan 21. kromozomda 2 kopya olması gerekirken, Down Sendromlu
bireylerde 3 kopya olduğunu görürüz. Yani + 1 kromozom taşırlar. Durun daha
bitmedi. DNA, RNA, vs. bir şeyler diyorlar, bunlar ne ola ki ? Hadi bakalım.
Kromozomların bu mucize genetik şifreleri nasıl taşıdıklarını merak
etmişsinizdir. DNA denilen harika şeyden bahsedeyim. DNA, insanları yaşaması
için gerekli olan genetik şifreleri, talimatları taşıyan bir nükleik asittir.
Yani çekirdek asididir.
Hücre çekirdeği içinde bulunur. DNA’nın
genetik bilgileri içeren üzerindeki parçacıklarına GEN deniyor. Anne babadan
çocuğa geçen belli bir özellik her ne ise, işte bu gen denilen kısımda şifre mesaj
olarak duruyor. Peki, genin yapısı nasıldır diyecekler için biraz teknik bilgi
vereyim. Genler, nükleotit denilen ve ortada şeker olup, sağ ve sol yanına
fosfatla beraber azotlu organik baz bağlı kimyasal bir yapıdan oluşuyor. Evet,
bu şekerli yapı nükleotitleri, nükelotitler de nükleik asitleri oluşturuyor.
DNA da bir nükleik asit. Açılımı Deoksiribonükleik asit. Hemen belirtelim DNA 2
zincirlidir. Birbirine sarılmış vaziyette, karşılıklı şifreleri taşıyor. Bu
zincirlere nükleotit diyoruz. Şifreler nerede diyebilirsiniz. Zincir üzerindeki
genlerde, ADENİN, TİMİN, GUANİN ve SİTOZİN denilen maddeler karşılıklı dizilmiş
durumda varlar. Bunların sayısız dizilim şekillerinin oluşu, sayısız cinste ve
özellikte insanı karşımıza çıkarıyor.
Bu çift zincirli DNA, bazı özel proteinlerle birleşerek meşhur KROMOZOM yapısını ortaya çıkarıyor. Dıştan bakınca çift sarmal, adeta şiir gibi bir şey. Gentest Enstitü Müdürü Dr. Serdar Savaş bir insan vücudundaki DNA ların uzunluğu, yan yana dizilmiş olsa 120 milyar kilometre olacağını belirtiyor. Bu uzunluk, 200 bin kez Ay’a gidip gelinecek mesafe demek. Mucize mi arıyoruz hala? Dilimize yabancı birçok terimi an az kullanarak anlatmaya çalışıyorum ama farkındayım, yine de teknik bir mevzu. Bir insanın uygun şekilde gelişip büyümesi ve yaşaması için hücrelerinin sayısının artması gerekiyor. Hücre sayısının artması, hücrelerin bölünmesi ile oluyor.
Hücreler bölüne bölüne çoğaldığında DNA da kendini eşliyor ve aynı
yapıda DNA’lar ortaya çıkıyor. Aynı organın aynı işlevini gören hücreleri
oluşuyor. Dışarıdan herhangi bir zararlı madde, ışın vs. gibi etkilerle bu
mekanizmalar bozulduğunda ortaya anormal hücreler çıkıyor. Bunların birçoğu
vücudun kendi içinde bertaraf edilebiliyor. Ama aşırı artış olursa, bunlar
topaklaşıp tümörleşebiliyor. İşte size kanserin öncül vakaları. Mevla öyle bir
nizam kurmuş ki, bunu bozmayın diyor. İnsanda yaklaşık 100 trilyon hücre var.
Her dakika yaklaşık 3 milyar hücre ölüyor ve yenisi oluşuyor. Telomer denilen
bir yapı var. Harika bir şey.
Her bir DNA sarmalımızın ucunda
bulunuyorlar. Kromozomlarımızı koruyorlar. Ayakkabı bağcıklarımızın ucundaki
plastik yapılar var ya, bağcıklarımızı korur, işte aynen öyle. Ayakkabı
bağcıklarımızın uçlarındaki plastik başlıklar nasıl ki, onların hasar görmesini
engelliyor, telomerler de aynen bu şekilde kromozomlarımızın bölünme vs. gibi
işlerde zarar görmelerini engelliyor. Hücrelerimiz her bölündüğünde bu
telomerler, hücreyi korumak için kısalıyorlar. Sigara, obezlik, hareketsizlik
ve kötü beslenme ile bu kısalmalar daha da artıyor ki, bu istenen bir durum
değil, koruyuculukları azalıyor çünkü. Şimdi yine bir başka mucizeden
bahsedeyim.
Hayatımızın devam etmesi için vücudun
yapıtaşlarından olan proteinlerin sentezlenmesi gerekiyor. Saçlarımız,
tırnaklarımız, derimiz, kemiklerimiz, kıkırdaklarımız hep protein yapısında.
Genlerin çalışması, kasların kasılması, sinirsel iletilerin olması hep buna
bağlı. Hormonlarımız, enzimlerimiz, savunma hücrelerimiz yine hep protein
yapısında. Proteinlerin artması yenilenmesi protein sentezi ile oluyor.
Diyelim ki vücudun herhangi bir organı
için 200 adet X proteini lazım olsun. Hücrede elçi RNA denilen bir yapı var. Bu
gelip hücre çekirdeğinde bulunan DNA’nın tam karşına geçiyor. DNA üzerindeki X
proteinin bilgilerinin şifrelerinin olduğu yere yanaşıyor. O X proteinin
kodları bu elçi RNA üzerine kopyalanmaya başlıyor. (transkripsiyon yani
yazılma) Sonra elçi RNA çekirdek çıkıyor. Hücre içinde duran RİBOZOM adı
verilen fabrikaya geliyor. Burada üzerindeki yazılımı okutuyor. Bu okutma işleminde
başka bir RNA gelip devreye giriyor. Bu şifreleri okuyup alıp bunları aminoasit
haline getiriyor. Aminoasit proteinlerin yapıtaşları oluyor. Yan yana dizilerek
ilgili proteni meydana getiriyorlar. Diyelim ki vücudumuzun herhangi bir
organını oluşturan proteini bu şekilde sentezledik. O insanın genetik şifreleri
ile bu iş yapıldığı için benzersiz, başka insanlarda olmayan, sadece o insana
has bir özellik gösteriyor.
En başta 200 adet X proteini lazım olsun
diye örnek vermiştik. Peki, neden bu üretimde 201 olmuyor. Bu işi 200 adet
üretimde kesen şey nedir? Elçi RNA şifreleri alıp geldiğinde, son kısımda
durdurucu şifreleri içeriyor. Protein sentezi 200 adet olunca, bu durdurucu
şifreler devreye giriyor ve üretim bitiyor.
Müthiş bir şey. İşte size hayatın
sırları. Bizi yoktan var eden yüce Yaratıcının varlığını kabul etmemek sizce
akıl ve vicdan işi olur mu? İçimizde her an bu mucizeler olurken, dünyanın
nesini dert eder ve nesini düşünürüz? Bize bu şerefi bahşeden, bizi üstün kılan
Rabbimizle hangi konuda pazarlık etme yetkimiz olabilir? Bu konuları bilim
eşliğinde, zor bir saha olan genetik ilminden ilham alarak anlatmaya çalıştım.
Haydi, buradan yeni bir adım atalım hayata.
Sağlık ve afiyet diliyorum.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.