Mucize okumak ister misiniz?
...
Bu
yazımda size yine muhteşem, olağanüstü bir
olaydan bahsedeceğim. İçimizde bizi savunan birileri var bunu biliriz.
Vücudumuzda olup biten hiçbir biyolojik olaya hakim olamadığımız gibi, onlara
da hakim değiliz. Ne yaparlar? Ne yerler, ne içerler? Haberimiz dahi olmuyor. Ama bize çok sadıklar.
İşleri güçleri bizi korumak. Evet vücut savunma sistemimizden bahsediyorum. Bu
savunma sistemi aracılığı ile hastalıklara karşı koyar, vücudumuza giren
mikropları etkisiz hale getiririz.
Tıp
dilinde İmmün Sistemi veya bağışıklık sistemi denilen bu savunma çarkında rol
alan aktörlerin yaptıklarını, birbirleri ile olan iletişimlerini okuyacak ve
şok olacaksınız emin olun. Haydi başlayalım öyleyse. Öncelikle şunu belirtelim,
sağlıklı işleyen bir savunma sistemi dışarıdan gelen düşmanı tanıyıp etkisiz
hale getirdiği gibi, vücudun kendi dokularını yabancı dokulardan ayırt
edebilir, ölü ve bozulmuş hücreleri de tanıyarak temizler. Böyle bir yazılım
programı var mıdır acaba yeryüzünde sizce? Bağışıklık sistemi hastalığa sebep
olabilecek bir madde (patojen) mesela virüs, bakteri veya parazitle
karşılaştığında savunma cevabı (immün
cevap) denilen bir süreç başlar. Bu sürecin nasıl işlediğini, o olağanüstü hali
anlayabilmek için şimdi bu işin aktörlerini tanıyalım. Bağışıklık sistemimizin
yıldızı, süperstarı AKYUVARLAR. Bunları alyuvarlarla karıştırmayın.
Akyuvarlar
beyaz, alyuvarlar kırmızı kan hücreleridir. Alyuvarlar kırımızı renkli ve kana
rengini veren hücrelerdir. Akyuvarlar savuma sisteminin başrol oyuncuları
dedik. Akyuvarlara LÖKOSİT diyorlar. Vücut içinde kan damarlarında ve lenf
damarlarında dolaşıyorlar. Hastalığa neden olabilecek yabancı madde arıyorlar.
Bildiğiniz devriye atıyorlar. Bir yabancı unsur gördüklerinde hemen orada
çoğalıyorlar ve diğer ekiplerden yardım istiyorlar. Peki bu akyuvarlar nerede yatarlar,
nerede kalkarlar? Adresleri var mıdır diyebilirsiniz. Elbette var. Bunlar
vücudumuzda Timus (akciğerlerin ortasında ve boynun hemen altında yer alan
bez), dalak, kemik iliği ve lenf düğümlerinde depolanırlar. Buradan vücuda
yayılarak yabancı madde taraması yaparlar. Akyuvarları genel olarak vücudun
askeri diye tanımlarsak doğru olur. Bu askerlerin yani akyuvarların da
çeşitleri var.
Arama
tarama, gözaltına alma gibi işlemlerde özelleşmiş akyuvarlar mevcut. Birkaç
değişik sınıflama yapmak mümkün ama benim tercihim, 2 temel çeşit alyuvar bulunuyor.
Birincisi Fagositler. İkincisi
Lenfositler. Biliyorum, iki tane yabancı cisim çıktı karşınıza, ama okumaktan
sakın vazgeçmeyin, bakın neler oluyor. Fagositler varya, işte bunlar devriye
atarken vücutta tespit ettikleri patojenlerin etrafını çevreliyorlar. Onları
"hüp" diye emiyor, yiyor ve parçalıyorlar. Şu olağanüstü hale bakar
mısınız? Kim bu aklı veriyor onlara, biz mi? Hayır. Bizim olup biten
hiçbirşeyden haberimiz bile olmuyor. Fagositler yabancı zararlılara karşı bu
imha işlemini yaparken, karşılarına virüs, bakteri veya değişik zararlılar
çıkıyor.
O
zaman, fagositler diyor ki, biz karşımıza çıkan bu yabancılara karşı
uzmanlaşmış birimler üretelim. O yeni birimlerin de adı fagosit ama, uzmanlık
dalları var. Kim bunlar? Nötrofiller, monositler, makrofajlar, ezinofiller,
bazifiller ve mast hücreleri. Şimdi bu acayip
tabirleri okuyup moralinizi bozmayın yine. Sadece yazdım, siz onları
fagosit olarak bilin. Nötrofiller en yaygın olanı ve bakterilere karşı
uzmanlar. Monositler en iri olanı, bize saldıran bulaşıcı mikropları ve kanser
hücrelerini etkisiz hale getiriyorlar. Makrofajlar, bunlar devriye geziyor,
yabancı madde arıyor, ayrıca ölü hücreleri buluyor ve temizliyor. Euzinofiller
parazit hastalıklarında etkinler Bazofiller, dokulara çıktıklarında mast
hücresi rolü görürler Mast hücreleri yaraları iyileştirmede ve alerjik
reaksiyonlarda çok rol alıyorlar. Hatta bu yukarıdakileri de sadece okuyun
geçin, çünkü herbiri çok derin ve geniş.
Yazımızın
başında akyuvarları fagositler ve lenfositler olmak üzere 2 çeşide ayırmıştık.
Birinci çeşidi fagositleri görmüş olduk kısaca. Müthiş hüceler, sanki hepsinin
içine bir akıl takılmış ve takip yönlendirme yapılıyor. Mucize değil mi bu?
Akyuvarların diğer çeşidi Lenfositler. Lenfositler enteresan hücreler
gerçekten. Hiçbirimizin belki de aklına gelmeyen önemli bir fonksiyonu gerçekleştiriyorlar. Bunlar
vücuda daha önce girmiş ve savaşılmış olan yabancı, zararlı patojenleri sistemin
hatırlamasına ve onlar tekrar saldırmak için geri geldiklerinde onları
tanımasını sağlıyor. Çok ama çok önemli. Lenfositler bu işi yaparken kendi
aralarında da özelleşiyorlar. Kemik iliğinde üretiliyorlar.
Bir
kışı burada kalıyor adı B-Lenfosit oluyor, diğer kısmı Timus’a gidiyor T-Lenfosit
oluyor. B-Lenfositler antikor üretiyor ve T-Lenfositleri uyarıyor. Yabancı,
düşman patojen maddelere ANTİJEN tabiri de kullanılıyor. İşte bunlar vücuda
girdiğinde, B-Lenfositler bu antijenleri tespit ediyor ve hemen ANTİKOR
salgılamaya başlıyor. İşte meşhur antikor lafı burada çıkıyor sahneye. Bunlar
gidiyor mikropları işaretliyor tek tek, bunlar düşman diyor. Diğerlerinden
ayırıyor onları. Sonra onlara adeta kilitlenerek etkisiz hale getiriyor. Burada
dikkat etmemiz gereken nokta, antikorlar, vücuda giren yabancı maddelere karşı
daha önceden kazanılmış bağışıklığı göstermiş oluyorlar. Alın size bir mucize
daha. Yani savunmada bir kısım hücreler devriye gezerek içeride var olan
zararlıları yiyor, diğer kısım antikor vasıtası ile daha önce de vücuda giren
yabancıları tespit edip onu etkisiz hale getiriyor. Mesela vücut kanda çok
antikor üretmişse, dışarıdan bir yabancı saldırı var demektir. Bu salgılanan
antikorlar da düşmanın cinsine göre çeşitleniyor.
Bu
çeşitlere genel olarak İMMUNGLOBULİNLER deniyor. Bakmayın yine cins cins teknik
deyimlere, hepsi antikor işte. İmmunglobulin antikorunun kısa yazılışı "Ig" IgG hastalıklara karşı kalıcı
bağışıklığı sağlayan çeşit budur, aşılanma sonrası bunun yükselmesi beklenir.
IgM zararlı etkenle ilk karşılaşıldığında bağışıklık yanıtını hemen üretir.
IgA gözyaşı ve tükrük gibi vücuda giriş
yerlerinde yoğun. IgE parazit uzmanı. IgD B lenfostilerin temel bileşeni olarak
durur. IgD bu B-Lenfositlerin yapısında
kalıyor, bağışıklık tepkisinin başlamasını sağlıyor. Yukarıdakilerin hepsi
dediğim gibi antikor sonuçta. Devriye atarken karşılaştıkları düşmanlara yani
antijnlere gelir kilitlenirler, onları işaretlerler ama öldürmezler, öldürme
işlemi için fagositlere haber veririler, onlar işi bitirir.
Çok iyi gidiyoruz, buraya kadar dikkatle geldik, aynı dikkatle devam edelim göreceksiniz bakın neler oluyor. Lenfositleri B ve T olarak ikiye ayırmıştık. B olanları yukarıda anlatmış olduk. Şimdi sıra T lenfositlerde. T lenfositler de uzmanlaşmışlar ve ikiye ayrılıyorlar. Yardımcı T-hücreleri Katil veya doğal öldürücü T-hücreleri (sitotoksik T-lenfositleri) Yardımcı T hücreleri vücutta bulunan yabancı hücreleri diğer savunma hücrelerine haber veriyorlar. Bunu yaparken lenfokin adında bir kimyasal salgılıyorlar ve diğer askerlerin yani fagositlerin haberi oluyor. Katil T hücreleri ise, sadece virüs ve tümör tarafından etkilenen vücut hücrelerini, sağlıklı hücrelere zarar vermeden öldürüyorlar. Yani bunların işi yabancı organizmalara saldırmak değil.
Onlar
tarafından enfekte edilen vücut hücrelerini etkisiz hale getiriyorlar. T
lenfositlerin diğer bağışıklık hücrelerine haber verip uyarması ile stokin adlı madde salgılanması
başlıyor. Örneğin grip, soğuk algılığı, covid19 gibi enfeksiyonların varlığında
hızla sitokin salgılanarak fagositler haberdar ediliyor. Hemen koşarak gelen
diğerleri, olay yerindeki zararlı hücreleri imha ediyor. Bazen bu sitokin
salgılama işi haddinden fazla olursa, sitokin fırtınası dediğimiz şey
gerçekleşiyor. O zaman da fagositler dost düşman ayırt etmeden girişiyorlar.
Artık sona geldik sayılır. Özetleyelim: Vücudumuzun savunma sistemi 2 temel
işlev görüyor. Birincisi yabancı zararlı cisimleri arıyor tarıyor buluyor ve
yok ediyor. İkincisi yabancı cisimler tekrar vücuda girdiklerinde onları tanıyor, zaman geçmeden çoğalarak
bertaraf ediyor. Savunma sisteminin başaktörleri akyuvarlar. Onlar da ikiye
ayrılıyor. Fagositler ve Lenfostiler. Fagositlere eli baltalı kılıçlı takım da
diyebiliriz, çünkü düşmanı ortadan kaldıranlar bunlar.
Fagositler
de nötrofiller, monositler, makrofajlar ve mast hücreleri olarak çeşitleniyor.
Lenfostiler de antikor üreten B Lenfositler
ve, tümör virüs bakteri vs yok eden
ve diğer yardımcı kuvvetlere haber gönderen T Lenfostiler olarak ikiye ayrılıyor.
Aralarında nasıl mükemmel bir işbölümü var görüyor musunuz? Vatandaş olarak
düşünüyorum. Yahu sen nasıl biliyorsun dışarıdan gelen yabancıları? Sana
devriye attıran güç nedir? Hadi bunları yaptın, düşmanı gördüğün zaman kaçmasın
diye etrafını sana çevirttiren kim? Yine hadi bunu da anladım, daha sonra diğer
kuvvetlere haber vermeyi nasıl akıl ediyorsun? Onlar koşa koşa nasıl olay
yerine geliyorlar ve onları dost hücrelerden ayırt edip, işaretleyip sonra
da etkisiz hale getiriyorlar?
Böyle bir sistemi hangi bilgisayar, hangi
robot işletebilir? O aklı kim yaratabilir? Sadece düşünün. Hem de sayısı belli olmayan çoğunluktaki insan ve
sayısı belli olmayan sınırsızlıktaki hücrelerde
tıkır tıkır, kişiye özel işleyen bir düzenek var. Bu sistem tesadüfen
olabilir mi? Aklı olan herkes bunun bir yaratıcı tarafından yaratıldığını
anlamaz mı? İşte bu mükemmel sistemi biz, stres, sigara ,alkol ve daha başka
etkenlerle dışarıdan baltaladığımız zaman bunların ahengini bozmuş oluyoruz.
Tadı kaçıyor hepsinin. Oysa bu sistemin sağlıklı şekilde çalışması bizi kanser
dahil olmak üzere bir çok hastalıktan koruyor.
Sahip
çıkalım kendimize ve geleceğimize.
Sıhhat ve afiyet diliyorum.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.