Doğu dizilerinin güç ve otorite algısı
...
Adana Valisi Yavuz Selim Köşger’in Eylül ayında, “kentin imajını bozacak dizi ve filmlerin yapılmasına müsaade edilmeyecek” sözleriyle öne çıkan açıklaması, boş bir açıklama değil, dizilerin de etkisiyle ortaya çıkan sosyolojik kırılmalara karşı bir direnişin ifadesi olarak okumak gerekiyor. Dizilerin ortaya koyduğu imaj sosyolojik olarak, kente bölgeye dair algılar oluşmasına temel oluşturuyor. Bu durum sadece Adana ile ilgili de değildir.
Türk dizi sektöründe televizyon ekranlarında dönem dönem artan bir eğilimle Doğu illerinde geçen hikayeler çoğalıyor. Bu dizilerde genellikle ağalık düzeninin, silah gücü ve feodal ilişkiler ön plana çıkıyor. Dizilerde güçlü figürler (ağalar, aşiret reisleri) silah kullanarak anlaşmazlıkları kendi yöntemleriyle çözüyor.
Bu dizilerde Doğu, “devletin ulaşmadığı, güçlülerin hüküm sürdüğü” bir alan olarak kurgulanıyor. Silah, güç ve namus kavramları birbirine karışıyor; adalet ise hukukla değil, bireysel intikamla sağlanıyor. İzleyiciye sunulan tablo, modern Türkiye’nin bir parçası değil, sanki ayrı bir gerçeklik gibi.
Daha da çarpıcı olan, bu hikâyelerdeki erkeklik kurgusu. Güçlü, suskun, silahlı erkek karakterler bir tür kahraman gibi sunuluyor. Kadınlar ise çoğunlukla bu gücün çevresinde; korunması gereken, intikamı alınan ya da uğruna savaş verilen figürler olarak yer alıyor. Sonuçta, televizyon ekranı sadece hikâye anlatmıyor; ataerkil değerleri yeniden üretip parlatıyor. Bu da toplumun Doğu’ya bakışını şekillendiriyor; tehlikeli ama duygusal, geri kalmış ama onurlu, modernliğin kıyısında kalmış bir coğrafya imgesi.
Dizinin dramatik yapısı için töre ve gelenekler genellikle en uç ve şiddetli haliyle (töre cinayetleri, kan davası vb.) ele alınıyor. Bu, bölge kültürünün yalnızca bu şiddet ve baskı unsurlarından ibaret olduğu gibi basitleştirilmiş ve olumsuz bir kültürel temsil yaratıyor.
Oysa Doğu, sadece dizilerdeki o kasvetli vadilerden ibaret değil. Gerçek hayatta dönüşen, değişen, modernleşen bir toplumsal yapıdan söz ediyoruz. Ama televizyonun dizi kamerası bu dönüşümü göstermekten çok, alışıldık önyargıları yeniden sahneye koymayı tercih ediyor. Oysa bu dizilerin bazılarının formatları yabancı dizilerinden alınmış kötü birer kopyadır.
Türkiye’nin en önemli ihraç ürünleri arasında diziler yer almaktadır. Asya’da, Latin Amerika’da, Arap ülkelerinde evinde oturup bu dizleri izleyen sıradan insanların gözünden Türkiye algısına da bakmak gerekiyor. Meksikalı bir YouTuber kadın İstanbul ziyaretinde, “Türkiye dizilerdeki gibi değil” derken, tam da bu algı çerçevesinde konuşuyor.
Doğu illerinde geçen ve ağalık/silahlı çatışma unsurlarını öne çıkaran diziler, bir yandan kültürel yapıları (ağalık) idealize ederek romantikleştirirken, diğer yandan emniyet güçlerinin yokluğuyla devlet otoritesinin zayıf olduğu ve yasal boşluğun olduğu yönünde ciddi bir algı yaratmaktadır. Sosyolojik açıdan bu, bölgesel damgalamayı pekiştiren, şiddeti normalleştiren ve bölgenin toplumsal yapısını dar bir açıdan gösteren sorunlu bir temsil biçimidir. Öte yandan dizilerde kullanılan şive ve geleneklere yapılan atıflarda özensizdir.
Bu dizilerin yarattığı algının toplumsal etkilerini hafifletmek için, bölgenin çok katmanlı sosyolojik yapısını ve modernleşme dinamiklerini de gösteren yapımlara ihtiyaç duyulmaktadır.

YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.